Ay Işığında Uçan Kaplumbağa


Ayışığında Uçan Kaplumbağa

Bir varmış bir yokmuş, uzak diyarlarda Gümüş Ormanı’nın kıyısında, yosunla kaplı bir göletin kenarında küçük bir kaplumbağa yaşarmış. Adı Minik’miş. Diğer kaplumbağalar gibi yavaş yürür, yaprak yer, gün boyunca güneşin altında keyif yaparmış. Ama Minik’in içi içine sığmazmış. Her gece, gökyüzüne bakar, ayın parlak yüzüne dalar, iç geçirirmiş:

“Ay ne kadar güzel… Keşke ben de oraya uçabilsem…”

Minik, uçmanın hayalini o kadar çok kurarmış ki rüyalarında bile gökyüzünde süzülürmüş. Ama sabah uyanınca, kabuğunun ağırlığını sırtında hissedip iç çeker, “Kaplumbağalar uçamaz…” dermiş.

Bir gün, Minik ormanda dolaşırken yaşlı bir baykuşla karşılaşmış. Bu baykuş, Gümüş Ormanı’nın en bilge canlısıymış. Minik, cesaretini toplayıp ona içindekileri anlatmış:

“Baykuş Amca, ben gökyüzüne uçmak istiyorum. Ay’a kadar… Ama kimse bana inanmıyor.”

Baykuş başını sallamış, gözlüklerini düzeltmiş ve kanatlarının altından parlayan mavi bir tüy çıkarmış:

“Bu tüy sıradan bir tüy değil, Minik. Rüzgâr Perileri’nden yadigâr. Onu kalbine yakın tutarsan, inancın seni kaldırır.”

Minik heyecanla tüyü almış, onu kabuğunun içine, kalbine yakın bir yere saklamış.

O gece, dolunay pırıl pırıl parlıyormuş. Minik en yüksek tepeye tırmanmış. Gecenin sessizliğinde gözlerini kapatmış ve kalbindeki hayale sıkıca tutunmuş. Rüzgar esmiş, tüy parıldamaya başlamış… Ve birden, Minik’in ayakları yerden kesilmiş!

Kabuklu minik bir yıldız gibi gökyüzünde süzülmeye başlamış! Önce bulutların arasından geçmiş, sonra baykuşun göz kırptığı bir meşe ağacının üstünden geçmiş. Uçmuş, dönmüş, süzülmüş…

Aşağıdaki hayvanlar kafalarını kaldırmış, hayretle dolunayda uçan küçük bir kaplumbağayı izlemişler. Kimisi gözlerine inanamamış, kimisi alkışlamış, kimisi ise fısıldamış:

“Gerçekten de oldu… Minik uçuyor!”

Minik o gece sadece gökyüzünde değil, kalbinin derinliklerinde de uçmuştu. Ay’a kadar gitmemişti belki ama, düşlerinin doruğuna ulaşmıştı.

O günden sonra her dolunayda, Gümüş Ormanı sakinleri gökyüzüne bakıp Minik’i görmeyi umut etmişler. Ve her defasında, ay ışığında bir kaplumbağa silueti süzülmüş gökyüzünde.

Minik büyümüş, bilge bir kaplumbağa olmuş. Ormandaki tüm genç hayvanlara bir şey öğretmiş:

“Siz de uçabilirsiniz, ama önce hayal etmeyi öğrenin.”

Ve masal burada bitmemiş… Çünkü her yeni ay, yeni bir düşe kanat olmuş 

Ayışığına Kanat

Minik’in şiiri

Bir hayaldi önce içimde,
Ay’a çıkan bir izdi düşümde.
“Uçamazsın,” dediler hep bir sesle,
Ben inandım, çıktım kendi tepeme.

Kabuğum ağırdı, adım yavaştı,
Ama yüreğimde bir kıvılcım vardı.
Rüzgârı duydum, tüyü kalbime koydum,
Bir gece ay ışığında göğe doğru doğdum.

Ne kanadım vardı, ne kuş tüyüm,
Sadece hayalim, cesaretim, hülyam.
Ve o bana yetti, yolum aydınlandı,
Ay bana göz kırptı, dünya arkamda kaldı.

Ey kalbinde kıvılcım taşıyanlar,
Uçmak için kanat gerekmez bazen,
Yeter ki içinizdeki sesi dinleyin:
“Ben de yapabilirim.” deyin, ve yürüyün göğe.